YILDIZLI DECE | 3.BÖLÜM


3. Bölüm


Ezir, Nihat’ın kızıydı. Zamanında eşiyle yollarını ayırınca Ezir de bu kan bağı olmayan ailenin arasında büyümeye başlamıştı. Hala çocuktu ama çocuk olduğunu kabul etmiyor, genç kız olduğunu üstüne basarak sürekli belirtiyordu. Kollarını göğsünde birleştirmiş, karşısındaki adama soğuk bir ifadeyle bakarken, kendinden emin duruşu babasını andırıyordu.
“Bunlar ne, Yakup amca?”
Yakup, elindeki bebekleri salladı. “Barbie.”
Sahte şaşkınlıkla güldü kız. Bu daha çok alay eden bir gülüştü. “Gerçekten mi? Ben de üç yaşındaki bir çocuk için alınmış oyuncak olduğunu düşünmüştüm.”
“Oyuncak zaten.”
“Bil bakalım yanlış olan ne?” derken gıcık bir sırıtış sergiledi.
“Ezir, ben senin amcanım. Nasıl konuşuyorsun benimle?”
“Ben çocuk değilim, bana neden oyuncak bebek alıyorsun?”
“Nesin sen? Çocuksun tabi.”
Ayaklarını yere vurdu ve ellerini yumruk yaparak bağırdı. “Genç kızım ben.”
“Kitapları vermen için anlaşma yapalım.”
“Lütfen evden çıkar mısın? Arkadaşım gelecek.”
Yakup iç çekti ve ayaklandı. Karnını tutarak yüzünü buruşturdu.
“Tuvalet…”
“Hayır!” diye bağırdı, Ezir.
“Burası benim de evim sayılır, çekil bakalım şuradan!”
Koşarak koridorda ilerledi, Yakup. Bu cingöz kızı kandırmak ne zordu böyle! Büyüdükçe daha da hırçınlaşıyordu. Ezir fark etmeden odaya daldı. Koca bir kitaplık vardı ama hangi kitapların Hazel’in olduğunu anlamıyordu. Eski gözüken iki kitabı kaptığı gibi gömleğinin içine soktu. Karnını tutarak, kapıya doğru ilerledi.
“Arkadaşın gelecek diye gidiyorum. Bu meseleyi konuşacağız.”
Ezir kuşkulu bir bakış attı ona. Kitaplar konusunda asla anlaşamayacaklardı. Kendisine verilen bir şeyi başka birine geri vermeyecekti elbette. “Konuşmayacağız. Babama söyledim, asla kitaplarımı vermem.”
“Çok konuşma!”
Hızla dışarıya çıkan Yakup, kapıyı sertçe kapattı. Kızın bağırışları kulağını cırmalarken gülmeden edemedi. Kitapları Hazel’e vermek için aceleyle Savaş’ın evine ilerledi. Oradaki kitap dolu koliyi alıp yola koyuldu.
***
Hazel kapısını alacaklı gibi çalıp, evi başına yıkan kişiye bakıyordu. Yüz ifadesi öfke doluydu.
“Kitaplarımı geri ver!” diye olanca çığırtkanlığıyla bağırdı kız.
“Ne kitabı?”
“Eski kitaplarımı geri ver! Yakup amcam çalmış!”
Anneanne, durumdan rahatsız bir şekilde kapıya yanaştı. “Ne oluyor, Hazel?”
“Hiç…”
“Bu kadın kitap hırsızı! Kitaplarımı çaldırdı amcama!”
Hazel, karşısındaki kıza bakarken iç çekti. Bir şey demek için ağzını açtı ama o sırada bahçe kapısından içeriye elinde koliyle Yakup girdi.
“Kitapları buldum!” deyip sustu. Elleri belinde kendine ölümcül bakışlar atan kızı görünce geriye doğru adımladı. “Neyse sonra görüşürüz!”
“Yakup amca!”
Yakup durdu. Koliyi sakin bir şekilde yere bıraktı.
Ezir soğuk bir yüz ifadesiyle bakıyordu ona. Eğitilmez birine bakıyormuş gibiydi. “Kitaplarımı çalmışsın,” derken kaşlarını kaldırdı.
“Onlar senin değil.”
Ezir, öfkeli bir şekilde koliye yanaştı. Yakup elini uzatınca eline hızlıca vurdu ve kitapları karıştırdı.
“Evet, benim!” diyerek ona baktı. “Bu teyze bana verdi. Okumam gerektiğini söyledi. Çok anlamasam da okuyacaktım!”
Yakup, ofladı. Hazel yavaşça kapıyı geriye doğru itti.
“İçeriye gelmek ister misiniz?”
İkisi de ona bakıp başlarını salladılar. Koliyi kucaklayan Ezir eve girdiği anda koliyi elinden düşürdü. Duvarın dibi boydan boya kitapla doluydu. Gözleri parladı.
“Vay canına!” Heyecanla geriye döndü. “Hepsi senin mi?”
Yakup yüzün buruşturdu. “Yavrum, hepsi senin mi? Bu nasıl bir soru. Onun evindeyse, onundur zaten!”
Ezir, onu duymuyordu bile. Hazel gülümseyerek başını salladı. Kızın parmaklarının ucuyla kitaplara dokunduğunu, hayran bakışlar attığını fark etti.
“Çok güzel…” derken yutkundu kız. “Ben de böyle bir kütüphaneye sahip olmak isterdim. Ama benim sadece bir dolap kitabım var.”
Hazel içinden gelen bir istekle ona doğru ilerledi. “Eğer dikkatli kullanacaksan-”
Yakup aşırı bir tepkiyle ellerini kaldırdı. “Ben olsam devam etmezdim konuşmaya.”
Ezir, Yakup’a baktı. “Sussana sen ya!”
“İstersen okumak için kitap alabilirsin buradan.”
“Hayatının hatasını yapıyorsun. Bulaşıcı hastalık gibi yapışır sana. Dadanır eve!”
İkisi de dönüp ona baktılar. Yakup hayali bir fermuar çekti dudaklarına.
“Çok teşekkür ederim kolimizde biraz boş yer var. Buradan kitap seçebilir miyim?”
“Şey…”
“Ben bunu beğendim bile!” deyip koliyi kendine doğru çeken Ezir, kitapları seçmeye başladı.
Yakup, genç kadına doğru yaklaştı. “Ben sana söyledim!”
Hazel tebessüm ederek bakıyordu. “Gerçekten kitaplara âşık, bu kız. Gözlerinden, bakışından belli oluyor. Ona hayır diyemezdim.”
Anneannesi suskun bir şekilde kenarda otururken aniden ayaklandı. Duvardaki saate bakıp dudaklarını büzdü. “Deden gelecek birazdan! Hadi masayı kur kızım!” diye söylendi.
Hazel iç çekti. “Tamam,” derken onun koluna girmiş ve yeniden yerine oturtmuştu. Mutfağa ilerlediği sırada Yakup da peşinden ilerledi. Hala açılmamış koliler vardı.
“Neredeyse yerleşmişsiniz.”
“Evet, kullanmadığımız ve fazlalık olarak gördüğüm bu mutfak eşyalarını ihtiyacı olan birilerine vermek istiyorum. Yanlış anlamanı istemem, birkaç defa kullanıldı onlar.”
Yakup şaşkın bir şekilde üç büyük koliye baktı. “Ben haber salarım, ihtiyacı olan birilerini buluruz.”
“Çok iyi olur. Henüz kimseyi tanımıyorum.”
Yemek doldurduğu tabakları masaya bırakan Hazel, arada Yakup’a bakıyordu. Öylece duruşunu güldürmüştü. Salata tabağını yerleştirdi ve çorbaları da doldurdu.
“Deden, ne zaman gelir?”
Hazel, kendini tutamayarak kıkırdadı. “Gelmez o.”
“Neden?”
Geriye dönüp imalı bir şekilde ona bakınca Yakup durumu anladı ve sırıttı.
“Üzücü bir durum olsa da insan gülmeden edemiyor.”
Genç kadın ellerini göğsünde birleştirdi. “Her akşam bir bahane buluyorum. Bugün de dedemin arkadaşının doğum günü var. Oraya gidecek…” diyerek buruk bir tebessüm sundu.
“O zaman biz gidelim…”
“Nereye gidiyorsunuz? Sizin için de yemek koydum.”
Yakup patavatsızlığı eline almış, mütevazılığı kim ne yapsın diye düşünürken tebessüm etti.
“Ezir, hadi yemeğe!” diye bağırdı.
Hep beraber masaya kurulduklarında kapı çalındı. Ezir kapıyı açtı. Savaş içeriye girdi.
“Kusura bakmayın rahatsız ediyorum. Yakup abi, yemeğe gitmiyor muyuz?”
Anneanne ayaklandı ve Savaş’a doğru ilerleyip gülümsedi.
“Sonunda geldin Kadir Bey. Seni bekledik, haydi yemeğe oturalım.”
Savaş dudaklarını büzdü. “Sen beni mi bekledin? Seni gidi zilli!” diyerek yaşlı kadının yanağından bir makas aldı.
Hazel ve Yakup gözlerini irileştirip birbirine bakarken Savaş genzini temizledi.
“Şey…”
“Hadi ama çabuk ol, yemekler soğuyacak.”
Hep beraber yemeklerini yemeye koyuldular. Kahkahaların alanı çınlattığı masada yaşlı kadının mutlu olduğunu görmek herkesin yüreğini bir tüy kadar hafifletiyordu. İnsanlar sevdikleri mutluyken daha da mutlu olurdu. Hazel, kıyamadığı bu kadının belki de son demlerinde mutlu olduğunu, çokça gülümsediğini görmekten mutluydu.
Yakup, müsaade isteyerek ayaklandı. Savaş, tekrar geleceğine ve önemli bir işi olduğuna yaşlı kadını ikna edene kadar akla karayı seçmişti. Ezir’i eve bırakmak için yola koyuldular.
“Vur dedi, öldürdün kızım! Beleşçi misin sen?”
Ezir sinsice gülümsedi. “Ne yaptım ki amca? Kendisi istediğin kitabı alıp okuyabilirsin dedi!” derken masumane bakışlar atıyordu ona.
Yakup başını öne itip Savaş’a baktı. İkisinin de elinde iki koli vardı ve içi kitapla doluydu.
“Bir iki tane alır insan! Görgüsüz seni!”
“Söz konusu kitap olunca… Görgüsüz okuyucu olmak bir şereftir! Kim kitaba doyabilir ki?”
“Okumak iptiladır; müptelalara selam olsun!”
“Bu selamı üzerime alınıyorum amca!”
Yakup sırıttı. Ah, bu Hazel bir şekilde kendi hayatına dokunuyor, hatta bunu hiçbir şey yapmadan bir kitapla başarıyordu. Üstelik sadece kendi hayatına değil, ailesine de farkında olmadan dâhil olmuştu. Ama asıl sorun onu Ezir’den nasıl koruyacaktı? Bu kız kitap kurduydu, bir kitaplık görünce dadanmadan duramazdı. Eh, o zaman Hazel de bu kitap kurduyla nasıl baş edeceğini öğrensindi!

Yorumlar

  1. Yakup'un selamini aldım aleykumselam 😂 Canım yazarcigim sende bir şekilde yazdığın hikayelerin ile bizim hayatımıza dokunuyorsun . Ne de güzel yapıyorsun 😊 Yine ve yine diyorum ki iyi kiiii🌼🌼

    YanıtlaSil
  2. Selamı aldim aleyküm selam ellerine sağlık canım

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar